Pages

31 Ocak 2012 Salı

Ne Pinterestsizmisim!

Gecen gun hamilelik ile ilgili bir yazi okurken, hamile bayanlara saglikli diyet onerilerinde bulunan bir sefin-beslenme uzmani da olabilir- "Kadinlar beni genelde Pinterest'te takip ediyorlar..."dedigini gordum.  Hamile kisi olarak hemen atladim tabi; bakayim neler diyormus bu bilen kisi, neymis bu Pinterest, bir aratayim Google'da, seker miymis bal miymis...Aman Yarabbi! Karsima rengarenk, her konudan envai cesit fotografla dolu bir site cikti!  Bir tik, iki tik derken cozdum olayi.  Meger herkes ilgi alaniyla ilgili internette buldugu gordugu resimleri burada pinliyormus, paylasiyormus yani. Yemek, el sanatlari, kitap, gezi, sanat, kultur, saglik...akliniza ne gelirse.  Arayip da bulamadigim! Neden senden daha onceden haberim olmamis canim beniim, hemen uyen olayim senin diyerekten bir solukta uyelik aldim kendime.  Hemen sectim ilgi alanlarimi, basladim gezinmeye, pinlemeye.  
Normalde de el sanatlari ve degisik hobilere cok merakli oldugum ve bu gunlerde de bebek odasi icin degisik fikirler aradigim icin oncelikli olarak bu alanlari geziyorum.  Cok guzel bir kac dekorasyon fikri edindim bile.  Hele bir diger Blogger arkadasim Ipek'in duvarinda gordugum su baykuslara bayildim! Bebegimin odasinda bas koseyi alacaklar sanirim.  Yapmasi da cok zevkli gorunuyor.  Belki de butun evi donatirim :)


Hala daha sasiriyorum, ne Pinterestsizmisim!

30 Ocak 2012 Pazartesi

Happy Australia Day Mate!


Gectigimiz 26 Ocak Persembe gunu, tum Avustralya’da resmi tatil olan ve gun boyu cesitli etkiniklerle kutlanan Australia Day’di.  Ben de hem bu gunun onemini anlamak ve hissedebilmek, hem de gunun fotograflarini cekip sizlerle paylasmak icin bir kac toren ve etkinlige katildim.  Fotograflari ve izlenimlerimi paylasmadan once cok fazla detaya girmeden bu gunun tarihcesinden bahsetmek istiyorum sizlere.

Sydney’de bulunan yillik kayitlarin gosterdigine gore, 26 Ocak gununun “Ilk Cikarma Gunu” ya da “Kurulus Gunu” olarak taninmaya baslanmasi onsekizinci yuzyilin baslarina denk geliyor.  Bu tarih, Britanya Kralligi’ndan hukumluleri tasiyan ilk onbir gemilik donanmanin kaptani Arthur Phillip’in 1788’de Sydney Koyu’na ayak bastigi tarih.  Kaptan Phillip, koya ayak basar basmaz Britanya Kralliginin bayragini gondere cekiyor ve ilk defa 22 Agustos 1770 yilinda Kaptan James Cook tarafindan kralligin kolonisi olarak ilan edilen kitanin dogu yarisinin Buyuk Britanya Kralligi’na ait oldugunu  bir kez daha hatirlatiyor. 
Onceleri, buraya getirilen hukumlulerin ya da onlarin cocuklarinin yeni bir hayatin baslangicinin sembolu olarak festival olarak kutladiklari bu gun, zaman icinde Australia Day adini aliyor ve ulusun butunlugunu temsil eden bir gun haline donusuyor.  1935 yilinda butun Avustralya eyaletleri bu tarihi Australia Day olarak resmen kabul etselerde, 26 Ocak gununun tum ulkede resmi tatil ilan edilmesi 1994 yilini buluyor.  

BUYUK AUSSIE BARBEKUSU



Etkinlikler, Avustralya’nin bir simgesi haline gelmis olan buyuk bir Aussie barbeku kahvaltisi ile basladi.  Burley Griffin Golu’nun kenarinda, Canberra’nin en guzel parklarindan biri olan Rond Terrace’da, sabah 7’den itibaren yanmaya basliyor barbekuler; sosisler pisiriliyor, ekmekler kizartiliyor, cesitli meyve ve icecekler dagitiliyor.  Bunlarin hepsi ucretsiz hem de.  Piknik battaniyesini kapan geliyor; ufak cocuklu aileler, gencler, yaslilar… Herkes kendine bir kose bulup gunun tadini cikartiyor. Bu barbeku partisi farkli uluslardan pek cok insani bir araya getiren onemli bir etkinlik.  Avustralyalisi, Cinlisi, Turku, Ispanyolu, Yunani… Herkesin tek bir ulusun parcasi olarak birbirine karisip harmanlandigi guzel bir beraberlik.  Benim belki de Avustralya’nin en cok sevdigim yani bu.  Ister Avustralyali olarak dogun, ister yuvaniz olarak secin burayi; Avustralyalilik paylasilan bir kimlik. Hangi ulusa ait olursaniz olun, herkesi farkliliklariyla kabul eden ve bu farkliliga saygi gosteren ortak bir bag.

Piknigin bitimine dogru, saat 10 civari vatandaslik ve bayrak seremonisi ile resmi torenler basladi.  Bu torende Avustralya vatandasi olmaya hak kazananlara sertifikalari sunuluyor Basbakan tarafindan.  Isteyen herkes izleyebiliyor toreni ama zaten barbeku partisiyle dolup tasan parkta, birakin toren alanina yaklasmayi, konusmacilari duymak bile cok zor.  Sahsen ben hic duyamadim :)
Insallah birkac sene icinde, sadece izlemek icin degil sertifikami almak icin katilmaya niyetim var bu torene :)



Benim en cok hosuma giden ve kendimi sanki Cumhuriyet Bayrami ya da Otuz Agustos Zafer Bayrami’ndaymisim gibi hissettiren- ki iyiki bu (eski) bayramlari gormusum, yasamisim diyorum, artik tarih oluyor her biri birer birer- vatandaslik toreninin hemen ardindan baslayan Bayrak toreni.  
Avustralya bayraginin gondere cekilmesiyle beraber Royal Military College bandosu gecisine basliyor, bu gecise F-16’lar eslik ediyor gokyuzunde, top atislari oluyor.  Bandonun hemen arkasindan da Avustralya kara, hava ve deniz kuvvetleri askerleri gecislerini yapiyorlar.



Tum bunlari izlerken her zaman oldugu gibi cok duygulandim, gozlerim doldu durdu.  Ben zaten ne bando izleyebilirim illa bir iki damla gozyasi dokmeden ne de Mehter Takimini.  Tuylerim diken diken olur hep, gozlerim dolar, cok gururlanirim, sanki icimden deli bir cosku disari cikmaya calisir. 



Bu gecislerin ardindan parktaki toren ve etkinlikler son buldu.  Bu, gunun sonu mu demekti?  Elbette hayir.  Sehrin pek cok yerinde kutlamalar devam etti ama ben onlara katilmadim.  Aksam da havaifisek gosterisi vardi ama hava yagisli oldugu icin cikamadik disari malesef.  Oysa ki izlemeyi cok istemistim.


PEKI AUSTRALIA DAY AVUSTRALYALILAR ICIN NE ANLAMA GELIYOR?

Her ne kadar yukarida, ister burda dogmus ol ister sonradan gelmis ol, herkes Avustralyali sayiliyor desemde, bu soruya verebilecegim iki cevabim var.  Birincisi burda dogan Avustralyalilardan edindigim izlenimlere dayaniyor, ikincisi de gocmenlerden.

Burda dogan Avustralyalilar bu gunu en basta muhtesem bir tatil firsati olarak goruyorlar.  Bu sene 26 Ocak Persembe gunune denk geldigi icin pek cok kisi bunu firsat bilip Cuma’yi da izinli gecirdi.  Insanlar kendilerini ya deniz kenarina attilar ya da evlerinde aileleriyle birlikte zaman gecirdiler.  Ne yalan soyleyeyim, ben elinde bayraklarla sokaklara dokulmus insanlar gormeyi bekliyordum Turkiye’de ki gibi ama umdugumu bulamadim :) Barbeku partisi cok kalabalikti ama bunun da sebebinin barbekude cizirdayan sosiler oldugunu anlamam uzun surmedi.  Sosis sirasindayken arkamda bekleyenlerin su konusmalarina kulak misafiri oldum ve gulmeden edemedim :)

Aussie1: Su kuyrugun uzunluguna bak! Sence bize sira gelir mi?
Aussie2: Bilmiyorum ki.  Pek oyle gorunmuyor.  Evde otursak daha iyiydi sanirim.
Aussie1: Seneye kahvaltimizi edip gelelim :)

Esim de Avustralyali oldugu icin eve geldigimizde ona sordum dusuncelerini. 
N: Australia Day senin icin ne anlam ifade ediyor?
P: Tatiil!!
N: Baska? Vatanseverlik filan?!

Sorumdaki maksadi anlayan esim soyle devam ediiyor.  “Sen Turkiyedeki gibi sokaklara dokulmus insanlar gormeyi bekliyordun ama burda durum biraz daha farkli.  Siz, zorlu bir savasin ardindan bir ulus olmayi kutluyorsunuz her sene Otuz Agusto’la, Cumhuriyet Bayrami’yla.  Sizin gectiginiz bagimsizlik yolu ile bizim bir ulus olusumuz cok farkli.  Boyle olmamiz ulkemizi sevmedigimiz anlamina gelmiyor, sadece bunu gosterme bicimimiz farkli.”  Hak veriyorum elbette.

Gocmenler icin ise bu gun daha bir anlamli.  Onlar bu ulkenin bir parcasi olduklarini kanitlamaya, sevgilerini ve bagliliklarini gostermeye daha hevesliler.  Diger uluslardan katilimin cok yuksek olmasi da bu yuzden bence.

Ben Avustralyalilarin ne kadar rahat olduklarini buraya ilk geldigimde anlamistim zaten :) Ne de olsa her ulusun kendine gore bir karakteri var. Iki senedir burada yasiyorum, epey de baglandim bu ulkeye ve her gun burayla ilgili bir yeni sey daha ogrenmek, kesfetmek beni cok mutlu ediyor…
 


26 Ocak 2012 Perşembe

SİMİTÇİİİİİ


Kisa bir aradan sonar tekrar merhaba.

Dun bilgisayarimdaki resimleri duzenlerken sira yemek fotograflarimin oldugu albume geldi.   Fotograflar arasinda geziniyordum ki gozum bir iki hafta once yaptigim simitlere takildi.  Basima gelecegi biliyordum zaten; simiteri gorur gormez icimden cok guclu bir ses “simit yapmalisin, hemen, su an!” dedi.  Artik bu ses benim kendi sesim miydi yoksa bebegimin annesine bir dayatmasi miydi bilmiyorum; tek hatirladigim jet hiziyla yerimden kalktigim ve kendimi hamur mayalarken buldugum :)

Turk kulturunde simidin cok onemli bir yeri var.  O, kahvaltilarimizin bas taci, bazen aceleyle yenen kolay bir ogle yemegi, bes caylarimizin vazgecilmezi.  Hele bir de firindan yeni cikmissa, tazecik, mis gibi kokuyorsa… Hal boyle olunca, gurbette olanlarin arayip da bulamadigi yiyeceklerin de basinda geliyor simit.

Avustralya’ya tasinmadan once buralarda simit bulamayacak olmanin  tasasi sarmisti beni ciddi ciddi.  Hatta ilk geldigim zamanlarda oyle cok canim istiyordu ki, sanki zaman zaman taze simit kokusu geliyordu burnuma.  Iste bu yuzden, uzun bir sure hep simit tarifi aradim internette.  Dogru tarifi bulasiya kadar pek cok tarif denedim ama hicbiri asagida sizlerle paylasacagim tarif gibi gercek simit tadinda olmadi.  Turkiye’de yasayanlar icin bu telasa girmeye degmez elbette cunku onlar zaten simit deryasinda yuzuyorlar; ama biz gurbette olanlar icin bu tarif altin degerinde :)  Eger siz de bir hafta sonu tam bir Turk kahvaltisi keyfi yasamak ve eski guzel, simitli gunlerinizi yad etmek istiyorsaniz iste tarifimiz.  Mutlaka deneyin derim.  
Bu guzel simit tarifi icin www.evcini.com'a tesekkuru bir borc bilirim.  Ben bir kilo una gore verilen malzemeleri yariya indirerek yaptim.  Orijinal tarif icin Evcini’ni ziyaret edebilir ya da kendiniz malzemelerin miktarini iki katina cikarabilirsiniz.

MALZEMELER

  • 500 gr un (Simitlik un bulmak elbette cok zor; o yuzden protein orani %12-13 olan Bakers Flour kullanabilirsiniz.  Ben oyle yaptim.)
  • 1 cay kasigi instant maya ya da 5gr yas maya
  • 7.5 gr tuz
  • Su
  • Uzum pekmezi (Pekmez bulamazsaniz maple syrup da kullanabilirsiniz.)
  • Susam

YAPILISI

Unu ve tuzu bir kaba koyup ortasini havuz gibi acin ve ilik suda erittiginiz mayayi ve aldigi kadar suyu ilave edip sertce bir hamur olana kadar yogurun.  Unun icindeki glutenin etkin hale gelmesi icin hamurunuzu en az 15-20 dakika yogurmaniz onemli. Belki kollariniz biraz agrir ama sonucu hayal ederek azimle calismaya devam edin :)

Hamurunuzu mayalanmasi icin ilik bir ortamda 30 dakika bekletin.  Bulundugunuz ortam soguksa eger, hamuru bir saat kadar bekletmenizi oneririm.

Daha sonra hamurdan parcalar kopartip tezgahin uzerinde ince uzun bir sekilde yuvarlayin.  Hamurun iki ucunu bir araya getirip halka yapin ve birlestirdiginiz uclari da biraz yuvarlayip birlesim yerini kaybedin.

Hazirladiginiz halkalari esit olcude karistirdiginiz pekmez ve suya batirin, biraz bekletip bolca susama bulayin ve tepsiye yerlestirin, 220 derecede isitilmis firinda pisirin. 

Eger simit saraylarinda satilan zeytinli, sosisli, vb tarzda simit denemek isterseniz, hamuru istediginiz buyuklukte elinizle acin.   Icine istediginiz malzemeden koyup-ben dilimlenmis zeytin koydum- hamurun yanlarini ortada birlestirin.  Pekmez ve susam isleminden gecirin.

IP UCLARI
  • Hamuru, yukarida belirtilen surelerde yogurmak ve dinlendirmek cok onemli.
  • Yuvarladiginiz seritleri cok ince yapmayin cunku hamur pekmezli suda biraz bekleyince yumusuyor ve susam kabina aktarirken uzayip gidiyor.  Biraz kalin yaparsaniz tam olcuyu tutturursunuz.
  • Simitleri cok uzun sure firinda tutarsaniz kuruyor-tecrubeyle sabittir- cok az tutarsaniz da ici hamur kaliyor.  En guzeli, firininizin basindan ayrilmayin ve zaman zaman simitlerin pisip pismedigini kontrol edin.  Benim firinim gayet antika bir firin oldugu ve jet hiziyla isitip pisirdigi icin, ben isiyi 180 dereceye ayarladim ve simitleri surekli kontrol ettim. 
  • Ayrica, tek serit yerine iki serit yuvarlayip, daha sonra da bu iki seridi birbiri etrafinda dolayarak olusturmayi deneyin halkalarinizi.  Sonuc daha bir sevimli oluyor.

Vee sonuc...
Simitlerim o kadar guzel oldular ki yemeye doyamadik.  Hem cok aciktigimdan hem de bir simit deneyiminin daha basariyla sonuclanmasinin verdigi heyecandan dolayi fotograf cekmeyi malesef unuttum.  Allahtan gecen sefer yaptigim simitlerin fotografini cekmistim de elimde lezzetli deliller kalmisti. Haydi buyrun bakalim, afiyet olsun...







19 Ocak 2012 Perşembe

Blog heyecani :)

Nerden baslamali, nasil baslamali bilmiyorum.  Uzun zamandir dusunuyordum bu blogu hayata gecirmeyi ama bir turlu cesaret edememistim nedense. Dun bir anlik heyecan ve cesaretle oturdum bilgisayarimin basina, isteydim ama bos zamanim vardi hani :), oyle mi oluyor boyle mi yapiliyor derken Hayat Guzel'i hayata gecirdim.  Henuz cok acemiyim, bloggerlik hakkinda da cok fazla sey bilmiyorum ama zamanla ogrenecegime ve cok da keyif alacagima eminim. Unutmadan, guzel arkadaslarim Yesim'e, http://yesocaninmutlulukadasi.blogspot.com/bana yol gosterdigi icin; Ipek'e de onun blogunun, http://hepyesil.blogspot.com/, bana verdigi cesaretten dolayi tesekkur etmek istiyorum.

Eh, once bir kendimizi tanitalim degil mi? 

Bendeniz 1980 Izmir-Odemis dogumlu, babasi emekli asker annesi de 7/24 ev hanimi ve anneanne olan mutevazi bir ailenin ucuncu ve en kucuk cocuguyum. Babam emekli olduktan sonra memleketimize yerlestik ve ortaokul ve liseyi Odemis'te bitirdim.  Universite egitimi icin yolum Canakkale'ye dustu ve Canakkale Onsekiz Mart Universitesi Ingilizce Ogretmenligi bolumunden fena sayilmayacak bir dereceyle mezun oldum.  Okuldu, is hayatiydi derken yedi senemi orda gecirdim.  Sevdigim erkekle de orda tanistim ve evlendim.  Bahsetmeden edemeyecegim; insanin yolu Canakkale'ye bir kere dusmeyegorsun, ordan ayrilmasi biraz zor oluyor artik.  O sehir sanki seni kendisine bagliyor, hic ugrasmadan asik ediyor kendine, arkanda biraktigin zaman sevgilini ozler gibi ozluyorsun, onunlayken de huzur buluyorsun.  Hayatimin en guzel yillari da bu sevgiliyle beraber gecti iste. Cok zor oldu ayrilmam ama, kader bu ya, 2009 senesi sonunda esimin memleketine, Avustralya'ya tasindik ve iki senedir de Canberra sehrinde yasamaktayiz. Ne demisler; dogdugun yer degil doydugun yer. Esimin isi burda. Ben de ogretmenlik yapmasamda, yine de sosyal bilimlerden uzak kalmadim; bir bucuk senedir Avustralya Sosyal Bilimler Akademisinde calismaktayim. Bu aralar da cok bambaska bir heyecani tatmaktayim;  Mayis ayi sonlarina dogru minik ogluma kavusmayi bekliyorum :)) Guzel bir tanisma oldugunu varsayarak artik bloguma geciyorum izninizle.

Bu blogda neler bulacaksiniz?

Bu blog fikri aklima ilk geldiginde, yemek yapmayi cok seven biri olarak, oncelikle yemek tarifleri paylasmayi dusundum sizlerle.  Annemin tarifleri, internetten bulup denedigim ve begendigim tarifler, kendimce kesfettigim yemek pisirme ipuclari filan.  Bu yuzden de aklima hep yemek pisirmekle ilgili blog isimleri geldi. Cok yakin bir arkadasim "Sihirli Tencere" ya da "Kanatli Tava" koysana adini dedi.  Bayildim bu isimlere.  Ama sonradan iyice dusununce, paylasmak istediklerimin sadece yemek tarifleriyle sinirli olamayacagina; gezilen gorulen yerlerin, okunan kitaplarin, el sanatlarinin ve hobilerin, bazen dertlerin ve huzunlerin de bu paylasimlar arasinda yerini alacagina karar verince  tum bunlari icine alan Hayat Guzel! aklima geliverdi. Gercekten de oyle degil mi ama? Tek bir sey yasamiyoruz ki su koskoca hayatta.  Iyisiyle kotusuyle, guzeliyle cirkiniyle, acisiyla tatlisiyla bir harman degil mi hayat?  Iste ben de bu yuzden sizlerle herseyi paylasmak istiyorum ve ne olursa olsun Hayat Guzel! diyorum.

Bloguma hos geldiniz...